Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan ara celsede tanık Sadettin Tantan, katılanların avukatının daha önceden dosyaya sunduğu dilekçedeki 37 sorudan bazılarını yanıtladı.
“CEZAEVLERİNİN YÖNETİMİ ÖRGÜT LİDERİNDEYDİ”
Dava dosyasında yer alan “Cezaevleri İnceleme Gezisi Sonuç Raporu” belgesindeki, operasyon öncesi, Marmara bölgesindeki cezaevlerinin gezilerek tutukluların olası bir operasyona karşı çıkıp çıkmayacağına ilişkin keşif yapıldığına yönelik iddialara ilişkin Tantan, şunları dile getirdi:
“Bana gösterilen raporun hazırlanmasını ben söylemedim. O zamanlarda pankart asmak, duvarlara yazı yazmak gibi basit suçlarla yatan gençlerin tahliye şartı gerçekleşmiş olmasına rağmen örgüt mensuplarınca cezaevlerinde tutuluyorlardı. Buna ilişkin aileler tarafından ve mahkemeler tarafından çokça şikayet vardı. Amaçları örgütün kontrolünü sağlayabilmek ve örgüt mensubu kişiler yetiştirebilmekti. Bunlar arşiv kayıtlarında da zaten vardır. O zaman tam anlamıyla cezaevlerinin kontrolü devletten çıkmış, örgüt liderlerinin kontrolüne girmişti. Örgüt liderleri cezaevlerindeki örgüt mensuplarına da bu şekilde devam etmeleri yönünde talimatlar veriyordu. Aynı zamanda cezaevlerinin mimarisi örgüt mensuplarınca değiştirilmişti. Biz de o zamanlar bu duruma bizzat şahit olmuştuk. Operasyonun gerçekleşmesinin gerçek nedeni budur.”
“TEK BAŞIMA BÖYLE BİR EMİR DÜZENLEYEMEM”
Tantan, yargılama dosyasında yer alan “gizli” ibareli, 14 Aralık 2000 tarihli ve başlığında “Cezaevleri Müdahale Harekat Emri No:1” yazan belgenin altındaki imzanın kendisine ait olduğunu belirterek, “Hükümet kararı icra edilmiştir. Benim tek başıma böyle bir emir düzenlemem mümkün değildir. Zaten emrin altında başka imzalar da vardır. O zaman yetkim gereği bu emre imza atmam gerekiyordu. Buradaki asıl amaç kimsenin canına zarar gelmeden operasyonu tamamlamaktı. Kesin emir bu şekildeydi.” ifadelerini kullandı.
“CANA ZARAR GELMESİN DİYE HASSASİYETLE DAVRANDIK”
Dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’un ifadesindeki, “Hayata Dönüş Operasyonu’nun yetkisi İçişleri Bakanlığındaydı. Operasyon planını İçişleri Bakanlığı yaptı. Operasyonu İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel komutanlığı yaptı. Operasyonel güç İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığınındır.” sözlerinin hatırlatılması üzerine Tantan, şunları kaydetti:
“Milli Güvenlik Kurulu ve hükümetin aldığı kararlar doğrultusunda Adalet Bakanlığının cezaevlerinde bu operasyonu gerçekleştirmesi gerekiyordu ve bu operasyon için ilgili kurumların yardımı gerekiyordu. Bu yüzden İçişleri Bakanlığı olarak yetkili olan bizler ve yetkili cezaevi savcılığı ve jandarma komutanlıkları hep birlikte ön çalışma yaparak bu operasyonun içinde yer aldık. Operasyonu gerçekleştirirken bütün ceza infaz kurumlarının mimari planını da göz önünde bulundurarak hiçbir cana zarar gelmemesi adına hassasiyetle hareket ettik.”
“BÖYLE BİR TALİMATIMIZ YOK”
“Kapalı alanda kullanılamayacak silahların hangi amaç ve nedenle hapishanenin içinde kullanıldığı” yönündeki soruya Tantan, “Bu operasyonu yürüten kolluk personelinin, çalışanların ve içeride bulunan tüm mahkumların can güvenliğinin sağlanması için ne yapılması gerekiyorsa cezaevi savcısı ve jandarma komutanlığı her türlü kararı almakta yetkiliydi. Benim ne tür silahlar kullanıldığına dair bilgimin olması mümkün değildir, böyle bir talimatımız da yoktur.” şeklinde yanıt verdi.
Tantan, operasyon sırasında kamera kaydı olup olmadığına ilişkin bilgisinin bulunmadığını, kamera kaydı olması durumunda bunun arşivlerde bulunabileceğini dile getirdi.
SORUMLU OLARAK MGK’YI İŞARET ETTİ
Operasyonun, 19 Aralık 2000 tarihinde yapılacağını daha önceden bildiğini, bu tarihin Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiye kararıyla hükümete sunulduğunu, tarihe ve ne şekilde yapıldığına hükümetin karar verdiğini belirten Tantan, operasyondaki birinci sorumlunun kim olduğunu yönelik soruyu ise “Milli Güvenlik Kurulu (MGK) içerisinde hiyerarşik yapıda kim varsa operasyonu onlar hep birlikte planlamışlardır.” şeklinde yanıtladı.
Mahkeme, duruşmanın daha önceden planlandığı gibi 1 Nisan’da yapılmasına hükmetti.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, sanıkların 19 Aralık 2000’de Bayrampaşa Cezaevi’nde düzenlenen “Hayata Dönüş Operasyonu”nda görevli jandarma birliklerinde yer aldığı belirtiliyor.
Sanık olan dönemin 39 jandarma görevlisinin, görev sınırlarını aşarak aşırı güç ve silah kullanıp faili belli olmayacak şekilde 12 kişinin ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi de öldürmeye teşebbüs ettikleri aktarılan iddianamede, özellikle görev sınırları ve silah kullanma yetkilerinin aşılıp aşılmadığına, orantılı veya aşırı güç kullanılıp kullanılmadığına ilişkin delillerin değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu ifade ediliyor.
İddianamede, suç tarihinde jandarma görevlisi olan sanıklar hakkında, ölen 12 kişi için ayrı ayrı “görevin ifası sırasında kasten öldürme” suçundan 20 yıldan 25 yıla kadar, 29 mağdur için de ayrı ayrı “görevin ifası sırasında kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 9 ila 15 yıl arasında değişen hapis cezası isteniyor.
SANIK SAYISI 196’YA YÜKSELMİŞTİ
Yargılama devam ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca olayla ilgili 157 sanık hakkında hazırlanan ek iddianamede, bu sanıkların “kasten öldürme” suçundan cezalandırılmaları talep edilmişti.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, bu iddianame ile Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyanın birleştirilmesine karar vermiş, bu kapsamda sanık sayısı 196’ya yükselmişti.
Yargılama sırasında ikisinin hayatını kaybetmesiyle sanık sayısı 194 olmuştu. (AA)