Büyük mareşal kime isyan etmişti?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki mihenk taşı sayılan “Büyük Taarruz” 30 Ağustos günü “Büyük Zafer” ile taçlandı. 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz eden Mehmetçikler, 5 gün 5 gece süren meydan muharebesi sonunda, Yunan Ordusu’nun omurgasını imha etti. ‘Büyük Önder Atatürk’ün yanında zaferin baş mimarlarından olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın anıları ise o dönem Ankara’daki muhalif grubun ürkek tavrına da ışık tutuyor. Öyle ki Çakmak, anılarında “Bizim Ä°stiklâl Harbimiz, fiilen Ä°zmir’de başlamış ve fiilen Ä°zmir’de sona ermiştir” derken, yaşanan süreci ise şöyle dile getiriyordu: “‘Şimdi sırası geldiği için açıklamaya mecburum ki, biz, hedefi Ä°zmir olacak bir kat’î ve büyük taarruzu tasarlarken, karşımıza düşman ordusundan evvel, Millet Meclisinin pasif diplomatları dikildi.”

Mustafa Kemal Paşa ve Mareşal Çakmak, Büyük Taarruz’u, Kocatepe’den izlerken. 

“YUMRUĞUMU VURDUM”

Mareşal Çakmak, anılarında Meclis’teki muhalif grubun Türk Ordusu’na yönelik güvensiz tavrına isyan ederken, yaşanan tartışmaların masaya yumruğunu vurduğu da anlatıyordu:

“Bir gün, Ankara’da hükûmet konağının üst katında, fevkalâde bir toplantı yapıldı. Toplanan Vekiller Heyetine, Rauf Bey riyaset ediyordu. Ve müzakerelerin başlayışından pek az sonra, kimisi, taarruzun bir cinnet olduğunu söylüyor, kimisi, ‘Ne diye boşu boşuna (!) kan dökelim?’ diyordu. Nihayet içlerinden birisi, kalkıp da: ‘Efendim, bizim şu kadar katırımız ve şu kadar devemiz olsaydı, bu yapılabilirdi!…’ kabilinden bir hezeyan savurunca, dayanamayarak yumruğumu masaya vurdum, ve ‘Ben, Mehmetçiğin mücadele gücünü, dünyanın başka hiçbir mahluk ile mukayese edemem… O Mehmetçik, kavgayı sevdiği zaman, deveden çok fazla yol yürüyerek ve deveden çok fazla aç kalarak dövüşür. Hem unutmayın ki, Sakarya kavgamıza, mermilerimizin çoğunu, Mehmetçiğin karısı taşımıştır.  Mehmetçik, sahiden hırsa gelince, yumruklarıyla telleri değil, demirleri paralamıştır’ dedim.”

GAFLET İÇİNDEYDİLER

“Benim bu sözlerim üzerine rahmetli Kara Vasıf, ‘iyi amma efendim, Ankara ile Ä°zmir arasındaki 800 kilometrelik mesafeyi alırken, askeri neyle besleyeceğiz?’ demezler mi! Tahmin buyuracağınız gibi, ona mesafeyi ölçerken, pergeli her halde yanlış tutmuş olduğunu söyledim. Zira belliydi ki, muterizlerimiz, bizim taarruza, Ankara’dan değil, Afyon’dan başlayacağımızı bile hesaplamayacak kadar gaflet içindeydiler.”

“EMANET EDEMEZDÄ°K”

Mareşal Çakmak anılarının devamında, “Çok şükür zafer, tarihlerde okuduğumuz şekilde kazanıldı” dedikten sonra yaşananları şöyle kaleme alıyordu: “Afyon’un sukut ettiğine, dürbünleriyle bakmadan inanmayanlar ve bu meyanda bilhassa bize, ‘Efendim, bu işe deve lâzım… Bu iş devesiz olmaz’ diyen zevat, ‘Ä°yi oldu. Fakat siz yoruldunuz, artık işin ötesini bize bırakın… Tek biz biraz dinlenin de, alimallah, biz gidip Ä°zmir’e gireriz’ demezler mi? Bu şerefi, onlara emanet edemezdik. Bunun içindir ki, orduyu, Mustafa Kemal ile beraber Afyon’dan Ä°zmir’e kadar adım adım düşmanı takip ettik..”

Büyük mareşal kime isyan etmişti? - Resim : 2
Çakmak anılarında; “Ä°dama mahkûm edilmiş bulunan bizler, mücadele meydanında ciddî bir kuvvet, ciddî bir varlık olduğumuzu göstermeden, Ä°ngilizlere sözümüzü nasıl dinletebilirdik?” diyor.

“TAMAMEN MUTABIKTIK”

Mareşal Çakmak anılarında İstanbul’daki padişah Vahdettin’i de sert sözlerle eleştiriyor, “Mısır Hidivliğinin sefil salâhiyetlerini kabule bile hazırlanmış bir uşak namzedi” kelimelerine yer veriyordu. Çakmak, sözlerinin devamında ise Mustafa Kemal Paşa ile tamamen mutabık olduğu için ordudaki vazifesinden ayrıldığını belirtiyor: “Erkânı Harbiye Dairesinin odasına kapanmış, yapılacak taarruzun plânlarını hazırlamaya koyulmuştum.”

[email protected] 

Kaynak: Web Özel

Yorum yapın