Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Trump ve Elon Musk yorumu! ‘Büyük bir mücadele örneği verdi, kendisini Türkiye’ye davet ettik’

Macaristan dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesiyle ilgili dikkat çeken ifadeler kullanan Erdoğan, “Sayın Trump ile samimi bir görüşme yaptık. O esnada aile yemeğindeydiler. Elon Musk ve Musk’ın çocuğu yanındaydı ve kendileriyle görüşmemizi bu şekilde yaptık. Seçim sürecini ve Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş birliğini ele aldık. Bundan sonraki sürece yönelik Türkiye ile ilgili de güzel ifadeleri oldu. Kendisini ülkemize davet ettik” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları şöyle;

SORU: Amerika Birleşik Devletleri seçimini yaptı, Sayın Donald Trump ipi göğüsledi. Siz Sayın Trump ile görüştünüz ve kendisini tebrik ettiniz. Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz, seçim sonucu Türk-Amerikan ilişkilerine nasıl yansıyacak?

“TRUMP BUNU BAŞARDI”

Öncelikle bu seçimin Amerika Birleşik Devletleri’ne, bölgemize ve dünyamıza hayırlı olmasını diliyorum. Sayın Donald Trump seçim sürecinde suikast girişimi dahil birçok güçlükle gerçekten büyük bir mücadele örneği verdi. Malum, kendisini vurmaya yeltendiler, mermi kulağını sıyırdı. Elleri kelepçeli halde karakollara götürdüler. Bütün bu olaylar cereyan ederken o, seçim kampanyasını gerçekten çok çok güçlü bir şekilde yılmadan, usanmadan, direnerek devam ettirdi. Bu, her siyasetçinin rahat rahat başaracağı bir uğraş değildir. Trump bunu başardı.

“KENDİSİNİ ÜLKEMİZE DAVET ETTİK”

Seçimin ilk dönemlerine girerken hep söylenen şuydu; “Kamala Harris açık ara bu seçimi alır.” Hep bunu söylediler. Trump’a da doğrusu şans vermiyorlardı. Fakat son dönemece girildiğinde fark sürekli açılmaya başladı. Trump inanmıştı ve neticeyi de başarılı bir şekilde aldı. Bu süreçte yanında sadece Elon Musk vardı. Elon Musk onunla el ele, baş başa verdi. Bütün bu yargı süreci de dahil olmak üzere bu kadar yüklenmelerine rağmen Trump, bence çok çok başarılı bir sınavı yılmadan, usanmadan atlattı. Neticede seçimi aldı. Sayın Trump ile samimi bir görüşme yaptık. O esnada aile yemeğindeydiler. Elon Musk ve Musk’ın çocuğu yanındaydı ve kendileriyle görüşmemizi bu şekilde yaptık. Seçim sürecini ve Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş birliğini ele aldık. Bundan sonraki sürece yönelik Türkiye ile ilgili de güzel ifadeleri oldu. Kendisini ülkemize davet ettik.

Temenni ederim ki davetimize de icabet eder ve böylece Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri arasındaki iş birliğini geçmiş dönemden farklı bir şekilde güçlendiririz. Çünkü ABD ile aramızda F-35 konusu bulunuyor. S-400 ile ilgili bir süreç var. F-35 konusu ile ilgili Trump’ın başkanlığı döneminde Türkiye’den bahsederken “Parayı verdiler buna rağmen siz hala uçakları vermiyorsunuz?” beyanları bulunuyor.

” ZAMAN ZAMAN FİKİR AYRILIKLARI YAŞANSA DA…”

Yeni dönemde bu meseleleri bakalım nasıl bir zemine oturtacağız ve yolumuza nasıl devam edeceğiz? Bizim, Türkiye olarak müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nden beklentilerimiz biliniyor. Başta Filistin meselesi ve Rusya-Ukrayna krizi olmak üzere pek çok sınama ile karşı karşıyayız. Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri iş birliği ile bunların üstesinden gelmek mümkün. Trump’ın başkanlığıyla birlikte bölgesel ve küresel çapta yaşanan savaşların ve krizlerin son bulmasını ümit ediyorum. Sayın Trump’la daha önceki başkanlık döneminde de beraber çalıştık. Zaman zaman fikir ayrılıkları yaşansa da Türkiye ve ABD’nin model ortaklığı tartışılmaz.

SORU: İsrail’de yapılan kamuoyu araştırmaları halkın 3’te 2’sinin Donald Trump’a destek verdiğini gösteriyor. Öte yandan Amerikan başkanlık seçimlerini Trump’ın kazanmasının Ortadoğu için kritik bir dönem noktası olacağına dair analizler var. Lübnan saldırıları sonrası İsrail’in nihai hedefinin toprak genişletmek olduğuna dair artan kaygılar söz konusu. Amerikan seçimlerinin bu açıdan Ortadoğu’ya etkileri nasıl olacak?

Yeni dönemde Donald Trump ile görüşmelerimizi devam ettirerek Ortadoğu’daki gelişmeleri nasıl şekillendireceğimizi, bundan önce olduğu gibi telefon diplomasisiyle gelişmelere göre ele alacağız. Örneğin Suriye’den Amerika Birleşik Devletleri askerlerinin çekilmesi konusunu değerlendireceğiz. PKK/PYD/YPG terör örgütüne verdikleri desteği sonlandırmalarını nasıl olacak? Bunları bizzat telefonla kendisiyle de irtibat kurmak suretiyle görüşerek, konuşarak, belli bir zemine oturtacağımıza inanıyorum.

Zira bundan önceki dönemde bizim Sayın Trump ile iletişim kurmakta hiçbir zorluk yaşamadık. 24 saatte irtibatımızı kuruyor ve buna göre de telefon diplomasisiyle netice almaya gayret ediyorduk. Bu dönemde ben bu yönde herhangi bir sıkıntımızın olacağına ihtimal vermiyorum. Trump’ın İsrail tarafından başlatılan bu çatışmaları sonlandırma vaatleri var biliyorsunuz. Biz o vaadin yerine getirilmesini ve İsrail’e “dur” denilmesini isteriz. Temenni ederiz, Sayın Trump’ın ikinci döneminde bölgede kalıcı barışın ve huzurun sağlandığı bir dönem inşa edilir. Biz barıştan ve huzurdan yanayız. İsrail-Filistin meselesinde kalıcı çözümün ortaya konmaması şiddet sarmalını doğuruyor ve o döngüden bölgemiz kurtulamıyor.

“KATLİAMLARIN DEVAMI HERKESE KAYBETTİRİR”

Biden dönemindeki politikaların devam ettirilmesi bölgede çözümsüzlüğü derinleştirir ve çatışmayı yayar. Bunu asla istemeyiz. Filistin ve Lübnan topraklarındaki İsrail saldırganlığını durdurmak için Sayın Trump’ın İsrail’e sağlanan silah desteğini kesmesinin iyi bir başlangıç olabileceğini söyleyebilirim. İsrail’in yayılmacı hedeflerini destekleyecek her adım, bölgedeki gerilimi artırabilir ve çatışma alanlarını genişletebilir. Bölge dışındaki ülkelerin tüm bu risklerin göz önünde bulundurularak Orta Doğu politikalarını şekillendirmesinde fayda var. Trump’ın ABD başkanlığını, Orta Doğu’daki siyasi ve askeri dengeleri ciddi biçimde etkileyecektir. Herkesin bölgede barışı ve istikrarı hedefleyen adımlar atması küresel barışın inşasına fayda sağlayacaktır. Aksi durumda çatışmaların yayılması, katliamların devamı herkese kaybettirir.

SORU: Donald Trump’ın NATO’nun Avrupalı üyelerine yaklaşımı, onlardan beklentisine dair düşünceleri malumunuz. Trump başkanlığında ABD’nin Ukrayna-Rusya meselesine yaklaşımı ne yönde değişecektir? Savaşın gidişatına dair beklentiniz ne yönde?

Trump açık sözlü biri. Geçmişte Merkel’e “Ben NATO’ya şu kadar para veriyorum, sen Almanya olarak ne veriyorsun?” demişti. Merkel’den orada bir çıt dahi çıkmadı. NATO’ya Amerika’dan sonra en yüksek seviyede para veren ülkelerden birisi de biziz. Bu noktada NATO içinde en fazla savunma harcaması yapan ülkelerden bir tanesi Türkiye. Bu dönemde de biz Amerika Birleşik Devletleri karşısında onun rakamını yakalamayabiliriz ama ideal seviyede olan ülkelerden bir tanesi olarak yolumuza devam ederiz. NATO içinde asker noktasında bir sıkıntı yok. Asker sayısı itibarıyla zaten iyiyiz. Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde bazı Batı ülkelerinin Ukrayna’daki savaşın bitirilmesi için çaba sarf etmesi, orada çözümü hızlandırır. Biz, en başından beri hem Ukrayna’nın haklılığını ortaya koyduk hem bu savaşta barışın yanında yer almayı tercih ettik.

Savaşın tarafı olmamız konusundaki yönlendirmelere kulak asmadık ve her iki tarafla da teması sürdürdük. Sorunların diplomasi yoluyla çözülebileceğine yönelik inancımızın Batı tarafından yeterince paylaşılmadığını gördük. Trump döneminde meseleye çözüm perspektifinden yaklaşan bir ABD yönetimi görürsek biz bu savaşı kolaylıkla bitirilebiliriz. Daha fazla silah, daha fazla bomba, daha fazla kaos ve çatışma bu savaşı bitirmez. Daha çok diyalog, daha çok diplomasi, daha çok mutabakat barışın kapısını aralar. Biz her iki tarafı da aynı masa etrafında buluşturmayı başarmış bir ülkeyiz. Bunu defalarca yaptık ve yine yapabiliriz. Bu savaş artık bitmelidir. Biz gayretlerimizi barış için yoğunlaştırdık ve buna devam edeceğiz. Umarız yeni dönemde yeni başlangıçlar yapar ve tüm çatışmaların ve savaşların sona erdiği bir dünyaya kavuşuruz.

SORU: Avrupa Birliği’ne üyelik sürecini sormak istiyorum. Konuşmanızın başında değindiniz. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüştünüz ve bugün “Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin makul bir izahı yoktur.” dediniz. Bugün von der Leyen de sosyal medya paylaşımında “AB – Türkiye ortaklığının güçlenmesi ortak bölgemize fayda sağlayacaktır.” dedi. Bu konuda yeni bir gelişme söz konusu mu? Avrupa Birliği’yle müzakerelere ilişkin gidişat ne yönde?

“TAM ÜYELİK HEDEFİMİZE BAĞLIYIZ VE BUNUNLA İLGİLİ ADIMLARIMIZI ATTIK”

Görüşmemizde bugün von der Leyen’de böyle bir tavrı henüz görmüş değiliz. Bunlar hala görüşme aşamasında attığımız adımlar. Eğer bize hakikaten böyle bir açılım sağlarlarsa bunu paylaşırız. Gerek Dışişleri Bakanlığımız gerek Avrupa Birliği ile ilgili arkadaşlarımız muhatapları ile temaslarını sıklaştıracak. Biz de liderlerle görüşmelerimizde bu konuyu ele almayı sürdürecek ve inşallah hayırlı bir netice için gayret edeceğiz. Türkiye’nin potansiyelinin herkes farkında. Son dönemde Avrupa’nın Türkiye ile iş birliği konusundaki gayretleri de bunun göstergesi. Biz Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda tam üyelik hedefimize bağlıyız ve bununla ilgili adımlarımızı attık, atıyoruz.

Avrupa Birliği ile siyasi bariyerlere takılmadan, eşit koşullarda ve göz hizasında bir ilişki biçiminden yanayız. Biz Avrupa Birliği’nden kaybedilmiş zamanı telafi edecek hızda vizyoner bir yaklaşım bekliyoruz. Bunu Avrupalı muhataplarımıza her fırsatta söylüyoruz. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi konusunda adım atılması iyi bir başlangıç olacaktır. Bize verilen sözlerin tutulması Avrupa Birliği’nin de samimiyetini ortaya koyması açısından bir fırsattır. Çünkü biz verdiğimiz tüm sözleri tutarak o sınavdan zaten çoktan geçtik.

SORU: Efendim, Kırgısiztan’daydınız, Türk Devletleri Teşkilatı’nın 11. Devlet Başkanları Zirvesine katıldınız. Burada bir dizi anlaşma imzalandığını ifade ettiniz. 19 anlaşma imzalandı ama bir tanesi oldukça önemliydi, güvenlik bağlamında bir imza gerçekleştirildi. Zirvede güvenlik konusunda koordineli afet ve acil durum müdahalesi sağlamayı amaçlayan sivil koruma mekanizması anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ileride Türk Devletleri Teşkilatı’nın bir ortak ordu kurmasının öncü adımlarından biri diyebilir miyiz?

Bu çok ileri bir ifade olur. Şu anda öyle bir görüntü söz konusu değil. İleride ortak bir ordu kurma gibi bir çalışma, bir gayret şu anda Türk devletleri arasında bulunmuyor. Sivil Koruma Mekanizması Anlaşması, bölgedeki güvenlik iş birliğini artırma adına önemli bir adım. Afet ve acil durum müdahalelerinde koordinasyon sağlamak, devletlerimiz arasındaki derin iş birliklerini güçlendirecektir. Bu anlaşmanın temel amacı afet ve acil durumlarda Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin dayanışmasını artırmaktır. Bu dayanışma bizleri afetlere ve afet sonrası süreçlere daha hazırlıklı ve dayanıklı kılacak. Biliyorsunuz bunun fikri temelini asrın felaketi sonrası ülkemizde düzenlediğimiz olağanüstü zirvede atmıştık.

Bu anlaşma Türk Devletleri Teşkilatı’nın birlik ruhunu biraz daha kuvvetlendirecektir. Afet ve acil durumlarda dost ve kardeşlerimizle dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu yaşayarak bir kez daha öğrendik. Ülkelerimiz arasında eğitim, tatbikat ve teknoloji transferi gibi konular gündemimizde ve bu konuda atılan adımlar var. Tüm bu gelişmeler, güvenlik alanında daha derin bağların kurulmasına yardımcı olabilir. Bu süreçler zaman alır ve çeşitli siyasi, ekonomik ve toplumsal dinamiklerden etkilenir. Çağımızda ittifakların, birliklerin ve uluslararası teşkilatların önemi birkaç kat artmıştır. Bu tip dayanışma temelli adımlar teşkilatların gücüne güç katar.

SORU: Türkiye-Kırgızistan ilişkilerinin daha da perçinleştiği önemli bir ziyarete şahitlik ettik. Bu ziyaretin önemli gündemlerinden birinin de ülkedeki FETÖ okullarının Maarif Vakfı’na devredilmesi konusu olduğunu biliyoruz. Bu konuda bir ilerleme kaydedildi mi? Farklı ülkelerle de benzer talepleriniz vardı, beklentileriniz vardı. Örgüt elebaşının ölümünün Türkiye’nin bu mücadelesine olumlu katkısı olacağını değerlendiriyor musunuz?

Her şeyden önce bu konu sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye’yi adeta huzurlu kılan bir adım olmuştur. Kırgızistan FETÖ’nün tutunmaya çalıştığı, örgütün hedefindeki ülkelerden biri. Son zamanlarda bu sinsi örgütle mücadele konusunda etkin adımlar atılıyor. Manas Üniversitesi’nde öğrencilere hitabımda “aklınızı kiralamaya, şahsiyetinizi gasp etmeye çalışanlara prim vermeyin” uyarısında bulundum. Çünkü FETÖ ve benzeri tüm terör örgütleri insanları mankurtlaştırıp kullanmak ister. Bu anlamda terör örgütlerinin birbirlerinden farkları yok. Hepsi iradesiz, bilinçsiz, şahsiyetsiz kullanışlı robotlar ister ve onları hedeflerine saldırmakta kullanır. FETÖ’nün faaliyet gösterdiği bütün ülkelere örgütün gerçek yüzünü anlatıyor, onların ve nesillerinin güvenliği için bu kanserli hücreyi kesip atmaları, onlarla mücadele etmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.

FETÖ’nün taktığı maskelerin ne kadar çeşitli olabileceğini, örgütün hipnoz yöntemlerini, onlarla mücadelenin bir güvenlik meselesi olduğunu örnekleri ile izah ediyoruz. Bizi anlayanlar, tehlikeyi fark edenler Kırgızistan örneğinde olduğu gibi harekete geçiyor. Örgütün oluşturduğu tehlikenin farkında olanların sayısı artıyor. Bu artışı sağlamak için biz de gayretlerimizi hiç sonlandırmayacağız. Bu aynı zamanda bir terörle mücadele faaliyetidir. Terörle mücadelenin her şeklinden bir milim bile geri adım atmayız.

FETÖ ile mücadelenin uluslararası boyutu oldukça önemli. Bu örgütün yurtdışındaki yapılanmalarına karşı kapsamlı mücadelemiz her alanda sürüyor. Özellikle eğitim alanında alınacak tedbirlerin öneminin anlaşılmasından ve bu örgütün elindeki eğitim tesislerinin Maarif Vakfımıza devri konusunda adımlar atılmasından memnuniyet duyuyoruz. FETÖ’nün elinde tuttuğu okulların kontrolünü ve yönetimini Maarif Vakfının eğitim anlayışıyla uyumlu hale getirmeyi sürdürüyoruz. Kırgızistan’da da Maarif Vakfımızın etkinliğini yakında çok daha güçlü şekilde hissedeceğiz. Biz FETÖ ve diğer tüm terör örgütleri ile mücadelemizde kararlıyız ve mesafe almaya devam ediyoruz.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, Gazze ile ilgili bir soru sormak istiyorum. İsrail’in Gazze soykırımı 13’üncü ayını geride bıraktı. Siz de bu süre zarfında 30’a yakın uluslararası zirveye katıldınız. Bu zirvelerin hepsinde Gazze’yi ilk gündem başlığı olarak masaya yatırdınız, yüzlerce telefon görüşmesi yaptınız. İki önemli zirveyi geride bıraktık. İlk sorum, İslam ve Türk dünyasının Gazze konusunda üzerine düşeni yaptığını düşünüyor musunuz? Bir de Sayın Cumhurbaşkanım İsrail ile ticaret meselesinde son günlerde iftiraların ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Türkiye İsrail ile ticareti tamamen kapattıktan sonra Filistin tarafının talebiyle bir mutabakat imzalandı. Çünkü Filistin’de milyonlarca Müslüman kardeşimiz var, oraya giden ürünler var. Bu konuyla ilgili değerlendirmeniz nedir?

Ne yazık ki adı sanı duyulmayan veyahut da şöyle kasaya, tartıya çıkarsan gramı, kilosu beş para etmeyen bazı kimseler İsrail’le ilişkiler konusunda bize garip garip iftiralar atıyorlar. Maalesef bazı partiler hala oralardan bir şeyler beklemeye çalışıyorlar. Şu an itibarıyla biz İsrail’le ticari ilişkileri kestik. Bundan sonraki süreçte de mümkün olduğunca biz, İsrail ile ilişkilerimizi kesmiş olarak yolumuza devam edeceğiz. Bunların elinde herhangi bir güç yok, atacakları veya attıkları adım yok ama iftiraya gelince iftira diz boyu.

“İNSANLIK ADINA UTANÇ VERİCİ GÜNLERDEN GEÇİYORUZ”

Biz aynı kararlılıkta yolumuza devam edeceğiz. Mısırla dayanışma halinde, buralarla ilgili adımlarımızı kararlı bir şekilde sürdürecek ve İsrail’e bu noktada prim vermeyeceğiz. İsrail Filistin’i onlarca yıldır işgal ediyor. İnsanlar yıllardır açık hava hapishanelerinde yaşam mücadelesi veriyor. Bugün Gazze’de yaşananlar kelimenin tam anlamıyla soykırım. Çoğu çocuk ve kadın masum insanlar vahşice katlediliyor. Bir avuç toprak parçasına hapsedilen 2 milyondan fazla kişinin üzerine bomba yağdırılıyor. Maalesef insanlık adına utanç verici günlerden geçiyoruz.

Bizim Gazze’deki mezalimi anlatma mesaimiz bitmeyecek. Her fırsatta İsrail’in zulmünü, insan hakları ve uluslararası hukuk ihlallerini dile getireceğiz. Herkes Gazze’deki katliamları, bebeklerin, annelerin çığlıklarını unutsa bile biz unutmayacak ve unutturmayacağız. Netanyahu ve çetesi yaptıklarının hesabını mutlaka verecek. Onların peşindeyiz ve cinayetlerinin hesabını vermeden bırakmayacağız. Türkiye olarak elimizden ne geliyorsa, ne kadar imkânımız varsa Gazzeli kardeşlerimiz için seferber etmeye çalıştık. Bugüne kadar 85 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini Mısırlı yetkililerin de desteğiyle Gazze’deki kardeşlerimize ulaştırdık. Bu rakamlara bakarak Gazze’ye en fazla yardım ulaştıran ülke olduğumuzu söyleyebiliriz.

TERÖRLE MÜCADELE

SORU: Türkiye’nin Irak’ın kuzeyi ve Suriye’de yürüttüğü askeri harekatlarda sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinliğinde bir güvenlik koridoru oluşturma ve bölgeyi teröristlerden tamamıyla arındırma politikasında kararlılığımız tam. Terörü kaynağında yok etme anlayışını vurguluyorsunuz. Bu kapsamda önümüzdeki günlerde terörle mücadelede nasıl adımlar atılacak?

Terörle mücadelemizde değişen bir şey olmayacak. Kararlılığımızı aynı şekilde devam ettireceğiz. Bu 30-40 kilometrelik derinlik meselesi aynen devam edecek. Şu an itibariyle Suriye ve Irak’taki derinliklere girme, oradaki teröristleri takip etme ve terörü kaynağında kurutma mücadelemiz tavizsiz devam ediyor. Sınırlarımızın ötesinde bir teröristan kurulmasına müsaade etmeyeceğimizi sözle ifade ettiğimiz gibi, fiilen de ortaya koyuyoruz. Bu mücadeleden geri adım atma, mücadeleyi gevşetme asla söz konusu değildir, bu olmayacaktır. Terörist unsurlara bırakılabilecek en küçük boşluğun ulusal güvenliğimize yönelik büyük bir tehdit olduğunun bilincindeyiz ve boşluk bırakmadan terörle mücadelemizi sürdürüyoruz. Türkiye, kendini korumak için gereken önlemleri almaktan asla çekinmeyecek. Sınır güvenliğimize yönelik attığımız her adım, teröristlerin geçiş yollarını kapatmayı hedefliyor ve gelişmiş teknoloji ve personel yığınakları ile sınır güvenliğimizi artırıyoruz. Biz terörle kesintisiz bir mücadele halindeyiz ve bu ancak son terörist etkisiz hale getirilince ülkemize yönelik bu tehdit ortadan kaldırılınca biter.

BELEDİYELERE KAYYUM ATAMALARI

SORU: Sınır ötesinde PKK’ya yönelik operasyonlar devam ederken, yurt içinde terörle mücadelenin kapsamı yerel yönetimler üzerinden mi genişletilecek? Çünkü, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerinde de Esenyurt Belediyesinde olduğu gibi bir süreç yaşanmıştı. Ahmet Özer’in ve diğer terörle bağlantılı, terör suçundan yargılanan isimler hakkında CHP’nin de birtakım söylemleri ve açıklamaları olmuştu. Ancak tam da iç cepheyi kuvvetlendirme mesajları verilirken CHP’nin bu söyledikleri ne anlama geliyor? CHP ve DEM’in içerisinde bir panik havası olduğunu da görüyoruz. Bu paniğin ana sebebi Kandil’in baskısı mı?

Bu konuda Kandil’in baskısı olur veya olmaz bu önemli değil. Seçim kampanyasında bir şey söylemiştik. Dedik ki; ‘kesinlikle hak eden makama oturur ama hak etmeyen, makamını suiistimal eden, kesinlikle bedelini öder. Yargı, başsavcı ve savcılar bu konuda çok ciddi bir dirayet ortaya koyuyorlar. Ben bu dirayetleri sebebiyle yargıyı tebrik ediyorum. Bu süreç içerisinde attıkları adımlarla aldıkları mesafeyle ben inanıyorum ki halkımın güvenini de kazanıyorlar. Çünkü yargı eğer dik durursa halkımın da yargıya olan güveni artarak devam eder.

“GÖZ YUMMAYIZ”

Terörle demokrasinin, terörle sivil siyasetin aynı koltukta taşınmayacağını her zaman söyledik, söylüyoruz. Seçilmiş olmak, kimseye terörle kol kola, yan yana yürüme hakkı vermez. Siyasetçinin görevi halkına, şehrine, ilçesine hizmettir; bölücü elebaşlarına hizmetçilik yapmak değildir. Milletin imkanlarının, Kandil’deki ve Avrupa’daki terör baronlarına veya bölücü örgütün şehir yapılanmasına peşkeş çekilmesine göz yummayız. Adı geçen şahıslarla ilgili yargı kararları, deliller, iddialar, bilgi ve belgeler ile yürütülen soruşturmaları hep beraber takip ediyoruz. Yargıdan, artık ayyuka çıkan bu vahim iddiaları ve suçu görmezden gelmesini bekleyemeyiz. Muhalefet yargıyı görevini yaptığı için baskı altına almaya kalkmamalıdır.

Hele hele savcıları tehdit etmek, hukuk insanlarını hedef göstermek ve onlara hakaret etmek tam anlamıyla eşkıyalıktır. Biz bu baskılara, bu hakaretlere boyun eğmeyiz. Siyasi nezaketimizi sonuna kadar koruruz, ama tehdit siyasetine eyvallah etmeyiz.

SORU: Kamuda tasarruf genelgesi açıklandığında bazı CHP’li belediye başkanları bunun kendilerine yönelik bir operasyon olduğunu iddia etmişlerdi. Gelinen noktada bir konsere milyonlarca lira ödeme yapıldığı ortaya çıktı. Adı geçen sanatçılar da paylaşımlarında, bu paraları almadıklarını iddia ettiler. Bir yanda böyle bir tablo, diğer yanda ödenmeyen maaşlar, grevler, vesaire nedeniyle toplanmayan çöpler var. Bu konudaki yorumunuz nedir?

“ÜZERİNE ÜZERİNE GİDECEKLER”

CHP’nin seçim mantalitesi, mantığı her zaman böyle çalışmıştır. Bu süreci en hayırlı şekilde yargı işletiyor. Üzerine üzerine gidecekler. Çünkü eğer biz bu pislikleri temizleyemezsek, şunu bilelim ki ülkemizin geleceği de pek hayra alamet olmaz. Şu anda ben yargının çok sağlam yere bastığını görüyorum. Açıklanan rakamlar basit rakamlar, ufak rakamlar değil. Bu rakamlarla ilgili belgeler ortaya çıktığında bunlar ne diyecekler? Bunun hesabını vermeleri lazım. Millete hizmete dönüşmesi gereken kaynakların nasıl har vurup harman savurma anlayışı ile sağa sola saçıldığının somut bir göstergesidir bu durum. Kamuya borçlarını ödemeyen belediyeler milyonluk eğlenceler tertip ediyor. Millet adına borçlar istendiğinde “bizi çalıştırmıyorlar” feryatları koparan bir zihniyetle karşı karşıyayız. CHP’li belediyeler her zaman için sorumsuz bir yönetim anlayışı ve kamu kaynaklarının heba edilmesinin net bir göstergesi olmuştur.

“CHP’Lİ BELEDİYELER, KAMUNUN KAYNAKLARINI HOYRATÇA HARCARKEN…”

Özellikle işçi grevlerinin yaşandığı, temel belediyecilik hizmetlerinin verilmediği bir ortamda, belediyelerin önceliklerini sorgulamak gerekiyor. Ancak CHP’li belediyelerde sorumluluk bilinci yok. CHP’nin yönettiği şehirlerden bir bir çöp dolu sokaklar, çamurlu çukurlu yollara ilişkin haberler geliyor. Biz zaten her fırsatta CHP’nin çöp, çamur, çukur olduğunu anlatıyoruz. Maalesef milletimiz acı bir şekilde bu sözlerimizin ne kadar haklı olduğunu görüyor. CHP’li belediyeler, kamunun kaynaklarını hoyratça harcarken, halkın temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa bunların hesabının sorulması gerekir. Bu hesabı milletimiz adına sormaktan çekinmeyiz. CHP’de her zaman olduğu gibi bugün de siyasi sorumluluk ve mali disiplin konusunda ciddi bir eksiklik söz konusu.

Önceki İçerik Sonraki İçerik

Yorum yapın